Spor | Konular | Kitaplar

Oyun,Spor ve Çocuk

çocukluk dönemi, insanın doğumundan itibaren cinsel olgunluğa ulaşıncaya kadar yaşadığı dönemi kapsar. Bu süreç genel olarak kızlarda 10 yaş, erkeklerde 11 yaş sonuna kadar devam eder. 0-14 ay arası bebeklik dönemi, 15-36 ay arası özerklik dönemi, 4-6 yaş arası bireysellik kazanma dönemi, 7-11 yaş arası toplumsallaşma dönemi olarak seyreder.

Bugün sporun bir eğitim aracı olarak çocuğun her yönden gelişmesinde büyük rol oynadığı bilinmektedir. Sportif oyunlara bir ekip üyesi olarak katılma; çocukta yardımlaşma, beraber çalışma, diğer ekip elemanlarına ve oyun düzenine saygılı olma gibi duyguları geliştirir. Sosyal ilişki ve bağların kuvvetlendiği spor olgusuna daha önceki uygarlıklarda da yer verilmiştir. ilkçağ uygarlıklarının beden eğitimi etkinlikleri, daha geniş anlamda vücut kültürü faaliyetleri; çağlarının belirli niteliği olan savaşla yakından ilgilidir. ilkçağ uygarlıklarından Mısır'da bugün bizim eğitsel oyunlar içinde bedensel aktivite olarak kullandığımız, grup halinde el çekme yarışının çocuklara uyarlandığı görülür. Yahudilerde babaların çocuklara öğretmek zorunda oldukları üç esaslı işten biri yüzme olarak karşımıza çıkıyor. İranlılarda ise çocukların 7 yaşından itibaren devlete ait olmaları nedeniyle beden eğitimi büyük ilgi görüyor, 15 yaşına kadar askerliğe hazırlık devresi geçiriyorlar. çin'de Kung-Fu (çin boksu) vücut kültürü faaliyetine damgasını vuruyor. Din adamları tarafından uygulanan, dolaşım sistemini geliştiren hareketler ve danslar, hijyenik olan cimnastiğin esasını teşkil ediyor ve çocuklar bu eğitimden geçiriliyorlar. Hint uygarlığında ise bilhassa dans öğrenimi, dini nitelik taşısa bile, formal eğitim içinde küçük yaşlarda başlatılıyor. Batı uygarlığının bugün hayranlıkla bahsettiği ilkçağ Yunan uygarlığında; vücut kültürü faaliyetlerinin temelinde, ruhla birlikte vücudun da eğitilmesi fikri yatmaktadır. Ispartada ise çocuklara 5 yaşından itibaren flüt ve lir eşliğinde ritmik hareketler ve dans öğretilir (5, 10). Birkaç örneğini verdiğimiz eski çağlardaki çocuk sporları, bugünkü şekliyle ancak 20. yüzyılda karşımıza çıkmaktadır.

çocukluk süreci, özellikle 18. yüzyıldan itibaren yaşamın farklı ve özel bir bölümü olarak algılanmaya başlandı. 19. yüzyılda eğitimciler ve ahlakçılar, çocuklara kendilerini ifade etme olanağı verilirse sağlıklı büyüme göstereceklerini, davranışlarında sosyal sorumluluk taşıyabileceklerini ileri sürerek, çocuk gelişimi ve davranışlarının yönlendirilmesi gerektiğini savundular. Günümüze kadar süregelen gelişmeler, çocuklara özgü bir dünya yarattı. çocukların bu ayrı dünyasında, onların gereksinmelerine, ilgilerine ve yeteneklerine göre hazırlanan etkinlikler, okulları kitaplar, alışveriş merkezleri, yiyecekler gibi pek çok şey yer almaktadır. Anne, baba ve eğitimciler, çocuklara karşı ilk ve ortaçağın aksine daha “empatik” oldular. çocukların duygusallaştırılması olarak nitelenebilecek bu eğilim, 20. yüzyılı gerçek bir çocuk yüzyılı yapmıştır. “çocukluk Döneminde Spor” kavramı da yine bu yüzyılda oluşmuştur (8, 2). Spor bilimlerinin değişik alanlarında yapılan araştırmalar yüksek performans için çocuk yaşlarda spora başlama gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Ancak çocukluk dönemindeki sporun sadece bu yönüyle ele alınması ve değerlendirilmesinin ve geleceğin şampiyon sporcuları için küçük yaşlarda yapılan aşırı yüklenmelerinin zararları yine bilimsel araştırmalarla saptanmaya başlamıştır. Psikolojik ve toplumsal açıdan, çocukluk dönemindeki sporun, çocuğun bedensel özelliklerini ve ruhsal yapısını göz önünde bulundurarak, fiziksel kapasitesinin gelişimine yardımcı olacak, kendine güvenini sağlayacak, cesaretini arttıracak, kurallara uymayı ve başkalarının haklarına saygı göstermeyi öğretecek oyun formunda çalışmalardan oluşması gerekir.

Yıllar öncesi çek eğitimcisi Yan Amos Komenski'ye göre, her şeyden önce çocuğun dünyası oyundur. çocuk oyunlara sıfır yaşından itibaren başlayıp değişik yaş gruplarında değişik amaçlı ve karakterli oyunlar oynar (2, 11). Oyun çocuğun her alanda serpilmesine ve kişilik kazanmasına olanak sağlayan bir etkinliktir. Piaget, oyunu yapısal açıdan ele almış ve a) alıştırma niteliğinde olan oyunlar, b) simgesel oyunlar ve c) kurallı oyunlar olmak üzere üç tür oyun saptamıştır. Alıştırma niteliğinde olan oyun ilk aylarda gelişir, doruk noktasına ilk iki ya da üç yaşlarında ulaşır, sonra yavaş yavaş gücünü yitirir. Simgesel oyun 2. yıl süresince simgesel işlevlerle başlar, özerklik dönemi süresince bir doruk noktasından geçer, sonra da etkisini azaltmaya başlar. Erişkin kişilerin oyun kurallarına öykünmeden oluşan kurallı oyun da bireysellik kazanma ve toplumsallaşma dönemlerine özgü bir oyun türüdür. Oyunun çocuklar arasında ortak bir anlaşma yolu olduğu bilinmektedir. Oyun, bir yandan çocuğun fiziksel ve zihinsel yapısını geliştirirken, diğer yandan da onun nesneler dünyasıyla ilişki kurmasını, özgürlük ve bireysellik kazanmasını sağlayan, daha sonra da toplumsallaşmasına büyük ölçüde yardımcı olan çok önemli bir etkinliktir (6, 120). Özellikle günümüzde çocukların hareket alanları son derece sınırlıdır. Apartman dairelerinde yaşayan, okula servisle giden, televizyon ve bilgisayar karşısında vakit geçiren çocuk, çarpık kentleşme nedeniyle çocuk oyun alanı ve parklara da hasret kalmıştır. Bu durumda hareket ihtiyacını karşılayacak, enerjisini boşaltacak ders dışı sportif etkinlikler ve beden eğitimi dersleri giderek önem kazanmaktadır. Zaten beden eğitimi derslerinin amacı da Milli Eğitimin temel ilkelerine uygun olarak kişinin beden ruh ve fikir gelişimini sağlamaktır. Bu derslerde oyun, cimnastik ve sportif çalışmalar bütünü ile kişinin bedence sağlam, fikirce uyanık, ruhen sağlıklı olmasına yöneliktir. Ancak teorik olarak benimsenen ve ders içeriği olarak planlanan bu amaçlarını, kalabalık sınıflar, yetersiz araç, gereç ve uzman öğretmen eksikliği yüzünden hayata geçiremediği de bir gerçektir.

çocukluğun ilk yıllarındaki sosyal ve duygusal gelişimi daha sonraki yıllarda sosyal ve duygusal gelişiminin temelini oluşturur. Küçük çocukluk ya da özerklik döneminde kazandığı yürüme ve konuşma özellikleri onu süt çocuğundaki çaresizliğinden kısmen de olsa kurtarır. Yeni kazandığı bu becerilerin keyfini çıkarırken, özgürlüğün farkına varmaya başlar. Ancak kendini korumaya yönelik, hiç düşünmediği yasaklar devreye girer. Onlara yetenekleri çerçevesinde serbestlik tanınırsa, sağlıklı bir gelişim beklenebilir. Okul öncesi ya da oyun dönemi, çocukluğun en renkli çağlarından biridir.

Oyun bu dönem çocuğunun en önemli uğraşısıdır. oyun, çocuğun ruhsal gelişiminde ve kişilik kazanmasında, sevgiden sonraki en önemli ruhsal besinidir. Okul öncesi dönemde motor becerilerin gelişmesinde sosyalleşmenin etkileri görülmeye başlar (8, 28). Sportif oyunlar içinde çocuk kendi bedenini tanır, yeteneklerinin farkına varır. Başarabileceği ve başaramayacağı hareketleri, emniyetli bir ortamda öğrenerek gereksiz tehlikelerden uzak duracak deneyimler edinir. Kendi yaşında çocuklarla bir arada, paylaşma ve yardımlaşmayı öğrenir. Sorumluluk alma ve düzenli çalışma alışkanlığı edinir.

İnsan biyo-kültürel ve sosyal bir varlıktır. Kültürel koşullar içinde sosyal ilişkiler, hem toplumun, hem kültürün, hem de bireyin yapısını etkiler. Bireyin tüm yaşamı çevresine uyum sağlama çabası içinde geçer. Bu uyum çabası doğumdan başlayarak bir gelişim göstermektedir. Sosyalleşme birçok karmaşık faktörün etkilediği bir oluşumdur. Bireyin sosyalleşmesinden, bir anlamda yaşadığı kültürü ve dolaylı olarak bu kültürle bağlantılı diğer kültürleri öğrenmesi kastedilmektedir. Bir diğer anlamda ise, sosyalleşme, kişinin, grubun kural ve değerlerine uymayı öğrenmesi, bu değerler düzenini benimsemesidir. Bu öğrenme doğumdan ölüme dek tüm yaşam boyunca devam eder ve bu süre içinde bireyin çevredeki insanlarla ilişkileri ve diğer çevre faktörleri sosyal uyumunda önemli rol oynar (11, 55). Oyun bir kültür iletişimi aracının alıştırmalarıdır. çocuk oyun oynarken kendi çevresindeki araçları kullanır. Oyuncakların, araç ve gereçlerin kullanımı sırasında çocuk vücut organlarını ve kaslarını kontrollü kullanmayı öğrenir. Yaş ilerledikçe çocuklar daha çok başkaları ile birlikte oynamak ve sosyal etkileşim kurmak isterler. Sosyalleşmenin artmasıyla birlikte oyunlar da karmaşıklaşır ve buna bağlı olarak sosyal gelişim arttıkça oyun kurma ve oynama da zorlaşır. Oyunlar yolu ile çocuklar kendileri ve başkaları hakkında bilgi sahibi olurlar, kendi kapasite ve sınırlılıklarını büyüklerle olan farklılıklarını öğrenirler. En önemlisi çocuklar oyunlar yolu ile yaşamlarını organize etme ve denetleme alışkanlığını geliştirebilirler (4, 110). çocukların geleceğin sorumluluk sahibi ve üretken bireyleri ve iyi vatandaşları olabilmesi için, aile ve eğitim kurumlarının işbirliği içinde çocuklara iyi organize edilmiş oyun ortamları yaratması gerekir.

Beden Eğitimi, spor etkinlikleri ve oyunlar yoluyla kazanılan psikolojik ve sosyal alandaki davranış değişiklikleri bireyin genel yaşantısına transfer olur mu konusunda yapılan araştırmalar, bedensel aktiviteler yoluyla fiziksel ve psiko-sosyal alanlarda kazanılan davranışların günlük yaşamda gerekli ve ilgili benzer durumlara transfer olduğunu göstermiştir (4, 122). çocuğun bu sosyal davranışları kazanabilmesi oynadığı oyunun çeşidine, niteliğine, oyun arkadaşlarının ve çevresinin durumuna bağlıdır. Oyun alanları çocukların sosyalleşmesi için en iyi ortamlardır. çünkü oyun çocuk için ciddi ve amaçlı bir uğraşıdır. çocuklar ilkokula kadar çeşitli aşamalardan geçerler. Bazı dönemlerde tek başlarına, diğer zamanlarda başka çocuklarla oynayabilirler (3, 206). Oyun ortamları düzenlenirken bütün bu ayrıntılar göz önünde bulundurularak, çocuğun hem neşe içinde eğlenmesi, hem de rekabet ederek mücadeleden korkmaması, önemli olanın kazanmak değil elinden geleni yapmak olduğunu öğrenmesi sağlanmalıdır. Oyun grubu içinde çocuğun her zaman her şeyin istediği gibi olmayacağını kavraması, bencillikten uzaklaşması, ben yerine biz demeyi öğrenmesi oyunun toplumsal açıdan en önemli katkısıdır.

Kaslarını ilkin oyunda, daha sonra da sistemli ve az çok kurallı spor etkinliği içinde geliştirmeye yönlendirilen çocuk, güçlü bir fiziksel yapıya sahip olacaktır. Bu durum az bir süre sonra, özellikle yeniyetmeliğin ilk evresinde, çocuğun akranlarının yanında aşağılık duygularına kapılmasına ve az çok doğal olan özseverliğine zarar gelmesine engel olacaktır (6, 128). Kişilik gelişiminde önemli bir yeri olan güven duygusunu kazandırmak için sosyal etkinliklerde çocuğun sergileyeceği her tür başarının ödüllendirilmesi kullanılabilir. Bu amaç okul dönemi sonuna kadar yapılan organizasyonlara katılanlara katılım belgesi, birçoğuna da bir gerekçe gösterilerek ödüller verilmelidir.

Oyun ve okul çağında çocuğun bir spor türüne uyum yapmasını sağlamaya çalışmaktan çok, spor türlerini çocuğa uyarlamak daha doğru olur (8, 32). Bu nedenle geleceğin şampiyonlarını yetiştirmek amacıyla çocuğa uygulanan yoğun sportif çalışmalar, onun psikolojik ve toplumsal gelişmesine yarardan çok zarar getirir.

Oyun hemen herkes tarafından yaratılabilecek bir eğlence kaynağı ve boş zamanları değerlendirme unsuru olarak ele alınmaktadır. Yapılan araştırma sonuçlarına göre “Oyun emeğin yavrusudur” görüşü ortaya çıkmaktadır. çocuk doğumdan aktif iş yaşantısına kadar oyunlar aracılığı ile fiziksel ve ruhsal olarak gelişimini sürdürür ve bir çok olayı yaşayarak kendi düşüncesini de geliştirir. Bilgilerini oyunun karakterine göre sergileyen çocuk, bazen kafasında oluşan düşünceleri canlandırır ve o an için en geçerli olanı seçerek uygulamaya koyar (2, 13). Serbest işler ve oyunlardan çocuklar heyecansal bir doygunluk duyar ki, bu da onlar için bir boşalmadır, ferahlamadır. 6-10 yaşları arasında normal çocuklarda yapılan denemelerle görülmüştür ki, %85 oranında çocuklar serbest oyunları-işleri, heyecansal bir boşalma olarak kullanıyorlar (1, 292). çocuklar enerji doludurlar, hayal dünyası içinde yaşarlar. Akıllarından geçen, masal kitaplarında okudukları ya da filmlerde izledikleri bir çok hareketi denemekten çekinmezler. çünkü sonucunda karşılaşacakları tehlikelerden habersizdirler. Bu tür girişimleri için güvenilir ortamlar ve denetimler yine organize edilmiş oyun ve sportif etkinliklerle sağlanabilir. Bu faaliyetler düzenlenirken, yeri, zamanı ve kuralları belirlenmeli, çocuğun bir güçlüğün üstesinden geldiğini hissettirecek engeller kurulmalıdır. Diğer çocuklarla bir arada olması ve adil bir ortamda rekabet edilmesi hazırlanmalıdır. Oyunda hem disiplin hem de gösteriş ve heyecan olmalıdır.

Bir çocuk 6 yaşından itibaren rekabet edebilecek duruma gelir. Bununla birlikte, yarışma davranışının yoğunluğu, büyük değişiklik gösterir. Yapılan bir araştırmada sadece rekabet davranışının değil aynı zamanda işbirliği, yardımlaşma, başkalarının acılarını paylaşma ve ne yazık ki gruplara karşı ön yargılı düşmanlık davranışlarının hep ayni yaş döneminde ortaya çıktığı görülmüştür. Başka bir araştırma, orta sınıftan öğretmen ve meslek sahibi ebeveynlerin çocuklarının, işçi sınıfından ailelerinin çocuklarından daha erken yaşta yarışma davranışı gösterdiklerini ortaya koymuştur (7, 84).

Günümüzde pek çok aile çocuklarına spor yapma olanağı sağlamak için çaba göstermektedir (Kurs ücreti ödeme, çalışma süresince bekleme, spor malzemesi satın alma vb. ). Ancak bu aktiviteleri boyunca çocuklarının diğerlerine göre hep daha iyi, daha başarılı olması isteğini taşımaktadırlar. Bu çalışmaların çocuklar için emniyetli bir oyun ortamı ve etkili bir toplumsallaşma aracı olması ikinci planda kalmaktadır. Oysa çocuklar anne babalarının hırslı olmaları, yapabileceğinden fazla şeyler beklemeleri, hayal kırıklıklarını sözler ve mimiklerle yansıtmaları sonucu kendini değersiz hissetmekte, diğer arkadaşlarına düşmanlık duyguları geliştirebilmektedir. Oysa davranışı somut bir hedefe yönlendirme kapasitesi sadece yaşla ve Piagetin de önerdiği gibi akranlarla iletişim sayesinde gelişebilmektedir.

Küçük çocukların, sürekli başarı ya da başarısızlık deneyimlerinin etkisi, özellikle Pauline Sears'ın çalışmalarıyla başlayarak belgelenmiştir. Belirli bir yetişkin veya akran grubu tarafından onaylanan ve ödüllendirilen bir başarıyı yaşayan çocuk, ara sıra yaşanan başarısızlıkları veya çalışmadan geçen bir günü tolere edebilir. Ama, devamlı deneyimleri daha başarısız veya az başarılı olarak nitelendirilen çocuk, kendisi için etkin olan kişilerin onayını alamamış olmaktan ve geçici bir düşüşten dolayı acı çeker. Giderek, performans için duyduğu istek düşer ve sonunda tamamen yok olabilir. çocuk denemekten vazgeçer (7, 90). Toplumsallaşmayı sağlamanın bir aracı olarak oyun ve sportif uygulamalar gerçekleştirilirken bu önemli saptamalar göz önünde bulundurulmalıdır. Uzman öğretmenler ve rekreasyon liderleri organizasyonlarda sorumlu olmadır. çocuklar için belirlenecek hedefler, kazanmak ve kaybetmek üzerine değil birlikte başarmaya, problem çözmeye, çocuğun grubun bir parçası olduğunu hissetmesine olanak sağlayacak şekilde belirlenmelidir. Bilinçli düzenlenmiş çocuk sporlarının yararları büyüktür ve çocukların spora katılımı özendirilmelidir. Sporla işbirliği ile rekabetin birlikteliğini kavrayan çocuğun, ileride toplum değerlerini geliştirebileceklerine inanılmaktadır. Ancak çocuk sporlarını düzenlemek büyük zaman, para ve emek işidir. Devletin ve gönüllü kuruluşların yatırımları, ailelerin desteği ve uzmanların (eğitimciler, antrenörler, hekimler vb. ) önderliğiyle gerçekleştirilebilir.

KAYNAKLAR
1- Ataşen, M. , Ruh Sağlığı Bilgisi, İzmir Eğitim Enstitüsü Ders Kitapları Yayınları No: 16, İZMİR, 1975
2- Başaran, M. , Oyunlarla Spora Hazırlık, Milli Eğitim Basımevi, İSTANBUL, 1992.
3- Bucher, A. ç, Karetcel, M. , Manegement of Physical Education and Sport, St. Lois, 1993.
4- çamlıyer, H. , çamlıyer H. , çocuk Hareket Eğitimi ve Oyun, Can Ofset, MANİSA, 1997.
5- çobanoğlu, Y. , çocuk Eğitiminde Spor Olgusunun Tarihsel Gelişimi, Eğitim Bilimleri Dergisi 11, S: 1, 1992.
6- Gürün, O. A. , çocuğumuzu Tanıyalım, İnkılap Yayınevi, İSTANBUL 1984.
7- Martens, R. , Joy and Sadness In Children's Sports, Human Kinetics Publishers, Champaign, Illinois, 1978
8- Muratlı, S. , çocuk ve Spor, Kültür Matbaası, ANKARA, 1997
9- Sel, R. , Beden Eğitimi, Oyun ve Öğretimi, Milli Eğitim Basımevi, İSTANBUL, 1993.
10- Sevev, M. Karatkov i. , igrite V. , Podgotavka na Sportista. Meditsina i. Fizkultura, Sofya, 1976.
11- Yavuzer H. , çocuk Psikolojisi, Altın Kitaplar, İSTANBUL 1988.


Konular